Şebnem Ferah - Sil Baştan

on 31 Mayıs 2008 Cumartesi

Kalem Mucizesi

on 30 Mayıs 2008 Cuma


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

Dj Akman - Aşkın Yalan


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

İsmail YK - Kanka


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

İsmail YK - Yar Gitme

gülay - bu ayrilik neden oldu (canli performans)


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

Ağrılarla Mücadele

on 29 Mayıs 2008 Perşembe

Hayatı bize zehir eden ağrılardan, doğru ilaçlar kullanarak kurtulmak mümkün. Ancak, çoğumuz yanlış ilaçlarla sağlığımızı tehlikeye atıyoruz. Doğru ilaç kullanılarak, ağrıların %85′ini kesmek mümkünken, yanlış kullanılan ilaçların başında ağrı kesiciler geliyor. Yapılan hatalarla ağrıdan kurtulmak amaçlanırken, zehirlenmeden böbrek yetmezliğine kadar birçok sağlık sorununa davetiye çıkarılıyor.

Çekilen ağrılar nedeniyle dünyada 700 milyon iş günü verimsiz hale geliyor. Modern tıp imkanları ağrılara çözüm bulurken yapılan araştırmalar ağrı gidermek için uyumayı tercih edenlerin bile olduğunu ortaya koyuyor.

İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Algoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, ağrının kader olmadığına dikkat çekerek “Yeni yöntemler geliştiği için ağrı tedavisinde başarı %50′den %85′e kadar çıktı. Geçmişte ameliyatla hallolan birçok bel ağrısı günümüzde ameliyatsız, dışarıdan uygulanan yöntemlerle tedavi ediliyor” diye konuştu.

Erdine, hastaların, birçok yanlış tedavi yöntemlerine yöneldiğini belirterek, bel ağrılarını dindirmek için beline jilet attıran hastalar dahi olduğunu anlattı.

Ağrıdan şikayet eden hastaya, örneğin bel, boyun ağrıları çekenlere, ağrısız bir dönem sağlamanın tedavide önem kazandığını belirten Erdine, “Hastaya ağrısız dönem sağlayarak yapacağı egzersizlerle, hareketlerle vücudu toparlayacak vakti kazandırmayı amaçlıyoruz. Burada ekip çalışması önem kazanıyor. Ağrı uzmanları hastanın ağrısını kesiyor. Fizik tedavi uzmanlarına gönderiyor, tedavilerine devam ediyorlar” dedi.

Prof. Dr. Serdar Erdine, doktora muayene olmadan gelişigüzel ağrı kesici kullanmanın tehlikeli olduğuna dikkat çekerek, ortaya çıkabilecek sorunları şöyle sıraladı: İlaç bağımlılığı, ilaç zehirlenmeleri, karaciğer ve böbrek yetmezliği, ilaçların yan etkilerinde artış. “Türkiye’de ağrı kesici ilaç en çok, %84.3 oranıyla Kuzey Anadolu’da, en az %71.0 oranıyla Batı Anadolu’da kullanılıyor.

Ağrıyı Yenmenin Kuralları

Gerginlik nedeniyle ağrı çekiyorsa sorunuyla yüzleşmeli.

Ağrıyı beyninden uzaklaştırmalı.

Duygularını serbetçe ifade etmeli. Düşündüklerini anlatmalı.

Yaşama pozitif bakmalı.

Üretken olabileceği alanlara yönelmeli.

Ağrı Çekenlere Müjde

Ağrı tedavisi ile ilgili araştırmalar tüm dünyada ilgiyle izleniyor. Birçok ülkede araştırmalarını sürdüren bilimadamları her geçen gün yeni gelişmeler kaydediyor.

Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, umut verici çalışmaların, ağrı tedavisindeki başarı oranını arttıracağını söyledi.Yeni tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Serdar Erdine, ağrı tedavisine ilişkin umut vaadeden bilimsel çalışmaları şöyle sıraladı:

Şu anda morfinlerin verilmesini sağlayan pompaların boyutu küçülecek. Hap büyüklüğünde pompalar kullanılacak.

Hap büyüklüğünde mikroçiplerle ilaçlar, elektriksel uyaranlar ağrılı bölgeye gönderilecek. Küçük cerrahi girişimlerle yerleştirilecek.

Kişide ağrı eşiğini belirleyen faktörlerden biri de genetik geçiş. Bu alandaki gelişmelerin tedavide yeni ufuklar açması bekleniyor.

Önümüzdeki 10-15 yıl içinde çıkacak morfinlerin ve ilaçların, alışkanlık veya yan etki yapmaması sağlanacak.

İlaç Yetmezse

Kanser, bazı bel ağrıları, boyun ağrıları, sinirlerin iltihaplanması sonucu ortaya çıkan ve damarlardan kaynaklanan ağrıların ilaçla tedavi edilmesi zorlaşıyor. Bu grupta yeralan hastalara farklı yöntemler kullanılıyor. Yeni yöntemlerle kanserli hastaların ağrılarını dindirilmesinde %95′e varan başarılar elde ediliyor.

Uygulanan Yöntemler

Sinirlerin çalışması değiştiriliyor: Ağrılı bölgeye giden sinirlerin çalıştırılması, etki biçimi değiştiriliyor. İlaçla tedavisi zor olan ağrılı hastaların ağrılı bölgeye giden sinirlerine uygulanıyor. Dışardan elektriksel uyaranlar göndererek, sinir dokusu farklı çalıştırılarak ağrı dindiriliyor.

Omurgaya pil takılıyor: Küçük cerrahi müdahalelerle, omuriliğe omurilik pilleri takılıyor. Pil, ağrı sinirlerinin çalışmasını engelleyerek ağrının ortaya çıkmasını önlüyor.

Pompa kullanılıyor: Özellikle kanser ağrılarının dindirilmesinde pompayla morfin verilmesi önemli bir gelişme. Morfin ağız ve diğer yolların dışında deri altına yerleştirilen pompa ile veriliyor. Bu pompayı hasta kendi de kullanabiliyor. Bu yöntemle ağızdan verilen morfin miktarının onda biri kadarını kullanarak ağrı dindirmede aynı başarı sağlanmış oluyor. Ağızdan morfin verildiğinde ortaya çıkan baş dönmesi, uyku hali gibi şikayetler ortadan kalkıyor. Hastalar pompayı nasıl kullanacağı konusunda eğitiliyor. Aletler hastanın morfini gereğinden fazla vermesini engelleyecek şekilde yapılıyor.

Ağrı sinirleri yakılıyor: Son yıllarda kanser ağrısında, bel ve boyun fıtıklarında, ağrı sinirlerini yakma yöntemi kullanılıyor. Radyofrekans denilen mikrodalgaya benzeyen akımlar gönderip, ağrılı bölgenin sinirlerini tahrip ederek ağrı dindiriliyor.

Psikiyatrist Gözüyle Ağrı

Ağrı ile duygusal yaşam arasında ilişki olduğuna dikkat çeken İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, “Ağrısı olan bir çocuğa annesinin ilgi göstermesi, ağrıyan yerini okşaması, çocuğun ağrı şiddetini azaltabiliyor” dedi.

Özkan, ağrıyla psikolojik durum arasındaki ilişkiyi şu sözlerle özetledi: “Birinci grupta, fiziksel hastalığın yanısıra psikolojik sorunların da olduğu görülür. Hasta depresyon geçiriyorsa ağrının şiddeti artacaktır. Depresyonun da tedavi edilmesi gerekir. İkinci grupta, psikomatik ağrılar yeralıyor. Yaşamı zorlayıcı olaylar, gerginlik nedeniyle baş, mide-bağırsak sistemi ağrıları ortaya çıkabiliyor. Üçüncü grupta tamamen psikolojik ağrılar görülüyor. Beden gerginliğini ağrı ile ifade ediyor.”

Kalça protezi

Kalçadaki probleminiz hayat standartınızı istemediğiniz kadar düşürdüyse protez zamanınız geldi demektir. Buradan anlaşılacağı gibi ameliyat zamanlamasına doktor değil hasta karar verir.

En sık soru protez yapım yaşı ve ne kadar ömrü olduğudur. Burada hastanın kişisel özellikleri; yaş, cinsiyet, ağırlık ve hareket seviyesi belirleyicidir. İyi ellerde yapılması şartıyla tüm hastaların %98’inde protez 10 yıl dayanır. 65 yaş üzeri, kadın, 70 kg altı ve az hareketli kişilerde protezin ömrün kalan kısmında idare edebileceği söylenebilir. Genel olarak kalça protezi iyi ellerde yapıldığında 20 yıl civarında tamamen ağrısız ve kalça fonksiyonlarının tam olduğu bir yaşam süresi elde edilir.

Kalça protezinin iyi ellerde yapılması kadar ameliyathane ve ameliyat sonrası bakım hizmetleride çok önemlidir. Bu operasyonun en önemli komplikasyonu % 1-2 oranında enfeksiyondur.(en iyi ameliyathane şartlarında). Enfeksiyon gelişirse ek cerrahi prosedürler gerekebilir. İyi ameliyathane şartı dendiğinde enfeksiyon kontrolü çok iyi olan, “laminar air flow” lu ameliyathaneler anlaşılmaktadır. Damar ve sinir yaralanması riski neredeyse yoktur.

Operasyonda eklemin her iki yüzeyi plastik ve metal komponentlerle değiştirilir. Konulan parçaları yerinde tutmak üzere 2 yol mevcuttur.Bunlardan biri polimetimetakrilat adı verile çimento ile tespittir. Diğeri ise özel hazırlanan ve kemiğin gelişimine uygun olarak kemikle bütünleşen parçalardan oluşan protezlerdir. Bazı çimentosuz implantların yüzeylerinde yeni kemik oluşumunu sağlayabilecek biolojik olarak aktif olan maddeler de bulunmaktadır . İleri yaş ve ileri osteoporozu olanlar dışında günümüzde çimentosuz protezler tercih edilmektedir. (Dizin tersine) Çimentosuz protez sonrası belli süre koltuk değneği kullanılması gerekir.

Hastaların operasyonun ertesi günü yürümelerine, 2. gün tuvalete oturmalarına izin verilir. Dikişler ortalama 15 günde alınır ve sonrasında banyoya izin verilir. Hasta operasyonun ertesi gününden itibaren kalça ve diz bükme ve adele güçlendirme ekzersizlerine başlanır. Bu ekzersizler kalça fonksiyonlarının tamamen kazanılmasına kadar devam eder. Genellikle 6. haftada tüm kalça fonksiyonları geri döner. Kalçada protezin varlığını hastalar 3-6 ay hissedebilirlerse de yürüme ilk haftadan sonra ağrısızdır.

kas sikelet sistemi sorunları

Tedavinin Hedefi

– Spina bifida olgularında hekimlerin hedefi çocuğa tutulum seviyesinin izin vereceği optimum mobiliteyi kazandırmak ve hastalığın neden olabileceği bir dizi komplikasyonu engellemektir.

– Çok sayıda ameliyatlar, uzun hastane yatışları, uzun süreli alçılamalar, komplike ortezleme ve rehabilitasyon işlemleri gerektiren tedavi sürecinin çocuğu aile ve toplumdan izole ederek psikososyal gelişimi inhibe etmesi riski her an hatırlanmalıdır.

– Olgunun tutulum seviyesine, ailenin ve çocuğun potansiyeline göre gerçekçi hedefler belirlenmeli, uzun dönem tedavi planları yapılmalı ve sebatla hasta takip edilmelidir.

– Bazı hastaların zamanla tekerlekli sandalye ile ambüle olmayı tercih edebileceği hatırda tutulmalı, çocukluk dönemindeki terapötik ambülasyonun genel büyüme gelişme ve sosyalleşme üzerindeki olumlu etkileri nedeni ile her hastada maksimum ambulasyonu sağlama konusunda gayret edilmelidir.

Tedavi sırasında :

1. Yatakta rahat bakılamayan hastanın bakımını kolaylaştırmak

2. Bakımı kolay ancak oturamayan hastada oturma dengesini sağlamak

3. Oturabilen hastanın daha iyi oturabilmesini ve ellerini kullanabilmesini sağlamak

4. İyi oturan hastanın ayağa kalkabilmesini sağlamak

5. Ayağa kalkabilen hastanın yürüyebilmesini sağlamak

6. Zor yürüyen hastanın iyi yürümesini sağlamak

7. İyi yürüyebilen hastanın pabuç giyme – nasırlaşma – ayak yarası vb. sorunlarını çözmek amaçlarıyla hasta değerlendirilmeli, kontraktürler, deformiteler ve instabiliteler saptanarak bunların her birine çözüm aranmalıdır.

Bölgelere Göre Sorunlar

– Omurga sorunlarının tedavisinde hedef oturmaya ve yürümeye engel olmayan dengeli bir postür elde etmektir.

– Kalça sorunlarının tedavisinde hedef fleksiyon postürüne gidişi ve tek taraflı çıkığın neden olabileceği pelvik oblikite ve bacak kısalığını engellemektir. Kalçada fleksiyon kontraktürü lomber hiperlordoz gelişimine neden olarak fleksiyon postürünü rijidleştirir. Fleksiyon postüründe ayakta durmak ve yürümek biomekanik yönden büyük enerji kayıpları gerektirir ve hastanın mobilizasyon potansiyelini minimuma indirir. Her olguda olanaklar dahilinde kalça ve dizde fleksiyon, ayakta ekin veya kalkaneus deformitesinin oluşması engellenerek çocuğa mobilizasyon için çok avantajlı olan ekstansiyon postürü kazandırılmalıdır. Ekstansiyon postüründeki çocuklar oturma ve yürüme sırasında ellerini serbest olarak kullanabilecekleri için psikososyal gelişmeleri ve gündelik yaşam aktivitelerinde avantaj kazanırlar. Kalçada çıkık tedavisi çok tartışmalıdır, birçok olguda çıkık ihmal edilebilir.

Aplastik anemi ve tedavisi

TANIM

Kemik iliğinin yeteri kadar periferik kan elamanlarını yapamamasıyla oluşan genel gidişi yavaş olan bir anemi tipidir. Pür eritrosit aplazisi, eritroid elemanların yapımının selektif yetersizliğine bağlıdır. Timoma ile birlikte olabilir. Konstitüsyonel (Fanconi) anemi, konjenital anomalilerle birliktedir.Aplastik anemi ilk olarak 1888 yılında Alman patolog Ehrlich tarafından kemik iliği yetmezliği sonucu ölen gebe bir kadın üzrinde çalışması
sonucunda tanımlanmıştır. 1904′de de ilk kez aplastik anemi terimi kullanılmaya başlanmıştır.

ETKİLENEN SİSTEM VE ORGANLAR

Hematolojik , Lenfatik , Bağışıklık Sistemleri

GENETİK

Konstitüsyonel Tip ; Otozomal Resesiftir.

İNSİDANS/PREVALANS

ABD’de her yıl 500 yeni vaka olmaktadır. Bir kaç kez de Asya’da oldukça sık rastlanmıştır.Fransa’da milyonda 1.5 olarak bildirilmektedir.

YAŞ VE CİNSİYET

Edinsel Tip ;Her yaşta olabilir. Konstitüsyonel Tip ; Çocukluk Çağı ve Gençlerde

Sıktır. Erkek ve kadın oranı eşittir.

BELİRTİLERİ

Nefes darlığı

Ekimoz

Peteşi

Yorgunluk

Yüksek Ateş

Kanama, Menoraji, Gaitada Gizli Kan, Melena, Epistaksis

Solukluk

Çarpıntı

Progresif halsizlik

Retinada alev biçimli kanamalar

Sistolik ejeksiyon üfürümü

Kilo kaybı

Hiperpigmentasyon ( Edinsel Tipte )

Konstitüsyonel

Kısa boy

Mikrosefali

Radius ve Elbaşparmak anomalileri

Renal anomaliler

Hipospadias

NEDENLERİ

İdiopatik ( % 50 )

Plöripotent Kök Hücrelerin zarar görmesi/tahribi

İmmunolojik zarar

Benzen, İnorganik arsenik gibi toksik maddelere maruz kalma

Enfeksiyöz Hepatit

Radyasyon tedavisi

İlaçlar- özellikle antibiyotikler, antikonvülsanlar, altın

Gebelik

Kalıtsal ( Konstitüsyonel )

RİSK FAKTÖRLERİ

Viral Hastalıklar

Toksinlere maruz kalma

Timus tümörleri ( Kırmızı Hücre Aplazisi)

AYIRICI TANI

Diğer pansitopeni nedenleri

Miyelodisplastik Hastalıklar

Akut Lösemi

Hairy Cell Lösemi

Sistemik Lupus Eritematosus

Dissemine Enfeksiyon

Hipersplenizm

Çocukluk Çağı Geçici Eritroblastopenisi

LABORATUVAR

Pansitopeni

Anemi

Lökopeni

Nötropeni

Trombositopeni

Kanama Zamanının Uzaması

Retikülositlerin Azalması

Transfüzyona bağlı olarak Serum Demirinin Artması

Total Demir Bağlama Kapasitesinin normal olması

Ortalama Eritrosit Hacminin (MCV > 104) sınıra yükselmesi

Hematüri

Fetal hemoglobin artışı ( Fanconi )

Özel durumlarda kromozomal kırılmaların artması ( Konstitüsyonel )

PATOLOJİK BULGULAR

Normokromik Eritrositler

Kemik iliği

Demir depoları artmıştır.

Selülarite azalmış (< % 10)

Megakaryositler azalmış

Miyelositler azalmış

Eritrosit prekürsörleri (öncülleri) azalmıştır.

YAPILABİLECEK DİĞER TESTLER

Kromozom kırılmaları ( Konstitüsyonel ); Fetal hemoglobin

RADYOLOJİ / GÖRÜNTÜLEME

Bilgisayarlı tomografi ; Timoma ile beraber eritrosit aplazisinden kuşkulanılıyorsa timüs bölgesine yönelik

Radius ve el başparmağının Radyolojisi ( Konstitüsyonel )

Ultrasonografi ; Böbreğe yönelik ( Konstitüsyonel )

TANISAL İŞLEMLER

Kemik İliği Biyopsisi

BAKIM / ÖNLEMLER

Özelleşmiş Merkezlerde ve Hastanede tedavi edilir.

Ciddi destekleyici önlemler

Oksijen tedavisi

İyi oral hijyen

Neden olan ajanlardan kaçınma

Tüm hastalara ve ailelerine İnsan Lökosit Antijen (HLA) Testi

Transfüzyon desteği

Ciddi aplastik anemili ve HLA- identik donorlü hastalara Kemik İliği Transplantasyonu.

Transplantasyon kısıtlamasının üst yaş sınırı 30′dan 55 yaşa değişkendir.

Uygun donör bulunmayan hastalara; İmmunosupressif tedavi: 5.Siklosporin, Kortikosteroidler, Antitimosit Globulin (ATG)

Diğer tedaviler başarısız olduğunda İlgisiz Donör Transplantları

Timoma için Timektomi

Daha az ciddi ise; Androjen tedavisi

Nötropenik Hastalar izole edilmelidir.

Dengeli beslenme enfeksiyonlara eğilimi azaltır.

Olası toksik ajanlardan kaçınmalıdır.

Radyasyon ile çalışıldığında güvenlik önlemleri kullanılmalıdır.

TEDAVİ

Antitimosit Globulin (ATG)

Bu , insan T hücrelerine karşı geliştirilmiş poliklonal antikor içeren at serumudur.Herhangi bir aşırı duyarlılığı saptamak için deri testi
yapılmalıdır.Yaşlı hastalara ve donör bulunamayan hastalara verilir. 500 ml İzotonik serum içinde dilüe ederek, 10-20 mg/kg dozunda, 4-6 saat süreyle
infüzyon şeklinde, takiben 8-14 gün boyunca ardarda verilir.Tek başına verilebileceği gibi kortikosteroidlerle kombine edilerek verilebilir.

Siklosporin

Başlangıçta 10 mg/kg , sonra 5-10 mg/kg/gün şeklinde azaltılarak verilir.Kan düzeyleri takip edilir, kullanılan ölçüm tekniğe göre normal değerler
değişir.2-3 aylık uygulama yeterli olabilir.

Diğer tedavi seçeneklerinin cevap vermediği ve daha az ciddi hastalığı olan hastalara yararlıdır.Oksimetalon- 1-2 mg/kg/gün, oral verilir.

Cevabın değerlendirilmesi için 2-3 aylık uygulama yeterlidir.

Prednison (Saf Eritrosit Aplazisinde)

İmmunosupresif tedaviye alınan ilk cevaplardan sonra nüksler oluşabilir. Büyüme
hormonu ve kemik iliği transplantasyonu da tedavi seçenekleri arasındadır.
Supportif tedavide;
eritrosit ve trombosit içeren kan transfüzyonları, enfeksiyon kontrolü için antibiyotikler ve demir birikimini önlemek üzere şelasyon tedavisi uygulanır.

PEDİATRİK

Saf Eritrosit Anemisi ( Diamond-Blackfan Anemisi ) ve Konstitüsyonel Anemi, çocuklukta sık görülür.

İdiyopatik Aplastik Anemi , adolesan çağda daha sıktır.
Çocuklarda, Sekonder Aplastik Anemi, iyonize radyasyona maruz kalmış veya sitotoksik kemoterapötik ajanlarla tedavi edilmiş olanlarda görülür.

YAŞLILARDA
Yaşlılar çok sayıda ilaca maruz kalmıştır ve dolayısıyla Sekonder Aplastik Anemiye daha açıktırlar.

GEBELERDE
Gebelik , Aplastik Anemi’ye neden olabilir.

KOMPLİKASYONLAR
Kanama

Enfeksiyon

Transfüzyon Hemosiderozu

Transfüzyon hepatiti

Kalp yetmezliği

Akut Lösemi

Neoplazi, konstitüsyonel anemiye neden olabilir.

HASTALIĞIN SEYRİ

Tedavi ve hastanın durumuna bağlıdır.

Aplastik Anemi yapabilen bazı ilaçlar ;

amfoterisin, sülfonamidler, fenasetin, trimetadion,klordiazepoksid , tolbutamid, tiourasil, karbamazepin, kloramfenikol, tetrasiklin , oksifenbutazon,arsenik, klorpromazin,
primetamin, karbimazol,asetazolamid, kolşisin, penisilin, aspirin,mefenitoin, bizmut, promazin, quinacrin,metimazol, klorotiazid, dinitrofenol, ristosetin,indometasin, fenitoin, altın, trifluoperazin,karbutamid, perklorat, klorfeniramin, streptomisin , fenilbutazon, primidon, meprobamat ,klorpropamid,
tiosiyanat, tripelenamin, benzen

Fibromiyalji nasıl tedavi edilir?

Fibromiyaljili hastalarda;
1. Ağrıyı azaltmak ve uykuyu düzenlemek için ilaç tedavisi
2. Kas germe ve kardiovasküler uyumu artırma egzersizleri
3. Kas spazmını azaltmaya yönelik gevşeme egzersizleri
4. Hastalığı anlamaya ve başetmeye yardımcı eğitim programları yararlı olmaktadır.

Bazı hastalarda fibromiyalji çok hafif seyreder ve tedavide sadece hastalığın anlatılması ve endişelerin giderilmesi bile yardımcı olabilir. Ancak çoğu hastada detaylı bir tedavi programı planlamak gerekecektir.

ilaç tedavisi: Romatizmal hastalıklarda ağrı tedavisinde sıklıkla steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçların fibromiyaljide pek yeri yoktur. Bunun yerine, derin uykuyu sağlamaya ve kasları gevşetmeye yönelik ilaç tedavisi daha yararlıdır. Bu ilaçların çoğu depresyon tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak, fibromiyalji tedavisinde kullanılan dozlar depresyonda gerekenden çok daha düşüktür. Gün içinde devam eden uyku hali, kabızlık, ağız kuruluğu gibi yan etkileri olabilen bu ilaçların mutlaka hekim kontrolünde kullanılması gerekmektedir.

Fizik tedavi ve egzersiz tedavisi: Fibromiyaljide tedavinin 2 esas amacı gergin ve ağrılı kasları gevşetmek ve kalp damar uyumunu artırmaktır. Sıcak uygulamalardan hemen hemen tüm hastalar yararlanmaktadır. Çoğu hasta dayanıklılığı artırmaya, ağrıyı azaltmaya yönelik egzersiz programından ve yüzme-yürüme-bisiklet gibi aerobik egzersizlerden büyük fayda görmektedir. Ancak fizik tedavi ve egzersiz tedavisinin çeşidi, süresi, dozu, hastadan hastaya değişebildiği için mutlaka hekim kontrolünde yapılması tavsiye edilir.

Tanı konduğunda hastanın ve yakınlarının bilmesi gereken, her ne kadar fibromiyalji sendromu diğer iltihaplı eklem romatizmaları gibi hayatı tehdit eden, sakatlık yapan bir hastalık olmasa da, ağrı ve yorgunluk nedeniyle yaşam kalitesini bozabilen, iş gücünü azaltabilen gerçek bir hastalık olduğudur.

Gut hastalığı

Gut nasıl bir hastalıktır?

“Kralların hastalığı ve hastalıkların kralı” olarak bilinen gut hastalığının, en azından Hipokrat zamanından beri bir çok araştırmaya konu olduğu ve sayısız kişiyi etkilediği bilinmektedir.

Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalıktır. Genellikle her seferinde bir eklemi etkiler ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi olmaktadır. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebilir. Ataklar çok hızlı olarak gelişir ve ilk atak genellikle gece olur. Tüm romatizma türleri içinde en ağrılı olanıdır. Ataklar şu nedenlerle gelişebilir:

Çok fazla alkol alımı

Çok sıkı diyet ve açlık
Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi
Operasyon geçirme (diş çekimi gibi basit bir girişim bile neden olabilir)
Ani, şiddetli bir hastalık geçirme
Aşırı yorgunluk ve herhangi bir nedenle aşırı derecede endişelenme
Eklem travması, yaralanma
Kemoterapi uygulanması
Diüretik ilaçların alınması
(Diüretikler tansiyon yüksekliğinde kullanılan, vücuttan sıvı atılımını sağlayan ilaçlardır)

Unutmayınız !
Bir gut hastasıysanız ve küçük bir yaralanma, travmadan sonra ekleminizde çok ağrı olursa ve iyileşmesi umulandan uzun sürerse, bunun bir gut atağı olabileceğini düşünün.
Vücut sisteminizi rahatsız eden herhangi bir olay gut atağını başlatabilir. Akut atağın erken bulguları açısından tetikte olunuz; çünkü tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar yararlı olur.

Gut hastalığının nedeni nedir?

Gut vücudumuzdaki ürik asit fazlalığından oluşur. Ürik asit sağlıklı kişilerin kanında da çeşitli kimyasal işlemler sonucunda bir yıkım ürünü olarak bulunur. Ancak ürik asidin fazlalılığı ya ürik asidin yapım fazlalığından, ya böbreklerden atımının az olmasından ya da vücutta ürik asit haline dönüşen pürinlerin bazı yiyeceklerle fazla miktarda alınmasından kaynaklanır. Kırmızı et, deniz ürünleri ve bakliyat pürin açısından zengindir. Alkollü içecekler de ürik asit seviyesini belirgin olarak artırır. Gut hastalığının fazla yeme ve içme nedeniyle ortaya çıktığı görüşü doğru değildir. Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi ya da çok kilo alınması gut hastalarında atakları daha çok ortaya çıkarabilir.

Vücutta ürik asidin geçirdiği kimyasal işlemlere ait sorun ailelerde kalıtsal olarak geçebilir ya da başka bir hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıkabilir. Bu sorun, kişiye anne-babasından ya da büyükanne-dedelerinden geçiş yapar. Ancak çevresel faktörler de rol oynayabilir. Ayrıca ailenin her bireyinde gut atakları görülmez.

Zamanla, kanda ürik asit fazlalığı eklemler etrafında birikimlere yol açar. Sonuçta, ürik asit eklemler içinde dikiş iğnesine benzer kristaller oluşturur ki bu durum gut ataklarına neden olur. Bu kristaller sadece eklem içinde oluşmaz. Ürik asit aynı zamanda cilt altında, kulak memesinde tofüs olarak ve idrar yollarında böbrek taşları olarak karşımıza çıkabilir. Tofüs küçük, beyaz bir sivilceye benzer.

Uzun dönemdeki riskler nelerdir?

İlk gut atakları eklemlerde kalıcı hasara yol açmaz ve eklemleriniz tamamen normal olarak kalır. Ancak bir eklem sürekli bir şekilde gut ataklarına maruz kalırsa ki - bu durum artık yapılan tedaviler sonucunda çok nadirdir - o zaman ürik asit kristalleri ekleme zarar verir ve kronik artrit gelişebilir. Hafif olgularda ataklar çok nadirdir ve ataklar arasına yıllarla ölçülen süreler girer ve kalıcı bir hasar gelişmez.

Gut hastalığı şişmanlık, hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabet hastalığı ile yakından ilişkilidir. Gut tedavi edilmezse, böbrek taşları oluşabilir.

Gut hastalığının tanısı nasıl konur?

Çeşitli romatizmal hastalıklar gut atağını taklit edebildikleri için ve tedavi de gut hastalığına özgü olduğu için doğru tanı çok önemlidir. Fizik muayene ve tıbbi öykü tanı için çok yararlıdır.

Doktorunuz aşağıdaki araştırmaların yapımasını isteyebilir:

Kan testi. Kandaki ürik asit miktarı ölçülür. Ancak bu sonuç yanıltıcı olabilir. Çünkü gut hastalarında ürik asit miktarı normal, hatta düşük düzeylerde olabilir. Aynı zamanda sağlıklı kişilerde, özellikle de şişmanlarda yüksek düzeyler saptanabilir.
Eklem sıvısının incelenmesi. Eklem içindeki sinovyal sıvı doktorunuz tarafından bir enjektör yardımıyla çekilebilir ve mikroskop altında ürat kristallerinin olup olmadığı araştırılabilir. Eğer bu kristaller saptanırsa, gut tanısı doğrulanır. Bu test özellikle gut hastalığı tipik olmayan şekilde başlarsa çok yararlıdır. Örneğin, gut hastalığı romatoid artrit gibi başka bir romatizmal hastalığı bazen taklit edebilir.
Eklemlerin direkt grafisinin (röntgen) çekilmesi. Doktorunuz isterse ekleminizin grafisi çekilebilir ancak genellikle sonuç normaldir ve tanıda yardımcı olmaz.

Unutmayınız !
Tekrarlayan gut atakları ekleminize hasar verebilir ve artrite neden olabilir. Modern tedavi yöntemleri artrit gelişimini engelleyebilir.

Gut hastalığı nasıl tedavi edilir?

Diyet
İlaçlar: Kolşisin, kortikosteroid, steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar, probenesid, sülfinpirazon
Cerrahi (çok nadir)
Akut gut atakları antienflamatuvar analjezik ilaçlarla tedavi edilir. Bu ilaçlar ağrıyı azaltır ve enflamasyonu geriletir. Bu ilaçların gut hastalığında kısa süreli kullanılmaları yeterli olduğundan genellikle önemli yan etkilere neden olmazlar ve iyi tolere edilirler. Ancak bazen hazımsızlık, mide ağrısı, bulantı, döküntü, baş ağrısı gelişebilir. Astım hastaları da bu ilaçları kullanırken dikkatli olmalıdır. Daha önce ülser geçiren kişiler mutlaka doktorlarını bu konuda uyarmalıdır; böylece doktorunuz zararlı olmayacak tedavi seçeneklerine yönelebilir. Aspirin ve aspirin kapsayan ilaçlardan akut ataklar sırasında mutlaka kaçınılmalıdır.

Akut atağın tedavisinde kullanılan bir diğer ilaç kolşisindir. Kolşisin çok etkin olmakla beraber sıklıkla bulantı, kusma ve ishal gelişimine neden olabilir. Bu ilacın damar yoluyla kullanımı bu yan etkilerin görülümünü azaltır. Doktorunuz eğer kolşisin vermeyi uygun görürse, ağrınız geçinceye kadar ya da ishal gibi yan etkiler gelişinceye kadar 2 saatte bir ilacınızı almayı önerecektir.

İlaçlarınızı atağın hemen başlangıcında almanız daha etkili olacaktır. Bu nedenle doktorunuzun önereceği ilaçları evde bulundurmanız ve atak geliştiğinde doktorunuzu görünceye kadar bunları almanız yararlı olacaktır.

Doktorunuzun önerilerine dikkatli ve tam olarak uymakla gut atağı çok hızlı ve başarılı olarak kontrol altına alınabilir. Ayak başparmağı gibi ağrılı bir eklemin korunması gereklidir. Kafes gibi bir yapının ayak üzerine yerleştirilmesi ve böylece eklemin battaniye, yorgan gibi ağırlıklardan korunması yararlı olacaktır.

Akut atak için önerilen ilaçların kan ürik asit düzeyleri üzerine etkisi yoktur. Diğer bir deyişle, bu ilaçlar yeni ataklar geçirmenizi ya da eklemlerde ürik asit birikimini engellemez . Bu nedenle eğer ataklarınız sıklaşırsa, tofüs/ böbrek taşı gelişirse ya da kan testlerinde ürik asit düzeyleri yüksek olarak saptanırsa, doktorunuz kan ürik asit düzeylerini düşürecek ilaçlar önerebilir. Bu yönde bir karar alınması, atağınız olsun veya olmasın her gün ilaç almanızı gerektirir. Bu amaçla önleyici tedavi olarak kullanılan çeşitli ilaçlar vardır. Örnek olarak vücutta ürik asit oluşumunu bloke eden allopürinol ve böbreklerden ürik asit atılımını sağlıyan probenesid verilebilir. İdrarınızdaki ürik asit miktarına bağlı olarak, bu iki tip ilaç arasından seçim yapılır. Doğru tedaviyle, gut hastalığı hemen hemen tüm olgularda çok iyi kontrol altına alınabilir.

Unutmayınız!
Önleyici tedavi yaşam boyu sürer.
Bol sıvı almalısınız.
Önleyici tedaviler yapılırken atak gelişirse, atak tedavisini ayrıca yapınız.

Diyet
Diyetin eskiden çok daha önemli olduğuna inanılıyordu; ancak etkili tedavilerin bulunmasından sonra bir çok gut hastası istediklerini yemeye ve içmeye başlamışlardır. Bazı yiyeceklerde hücre konsantrasyonu fazla olduğundan ve ürik asit de hücre yıkımı ile oluştuğundan karaciğer, böbrek gibi sakatatların tüketilmemesi uygun olur. Protein kapsayan yiyecekler (özellikle et) aşırıya kaçmadan yenmelidir; bu yiyeceklerin belli miktarlarda tüketilmesi zaten sadece gut hastaları için değil, herkes için yararlıdır. Eğer kilo fazlalığınız varsa, kilo vermeniz sadece kandaki ürat seviyesinin düşürülmesinde değil kalbiniz için de yararlı olacaktır. Ancak çok sıkı diyet ve açlık da atakları tetikleyebilir.

Alkol
Aşırı miktarda alkollü içecek alınması gut hastalığının nedeni değildir; ancak bir atağı tetikleyebilir. Hangi içeceklerin içilmesi, hangilerinin içilmemesi gerektiği üzerine çeşitli söylentiler vardır; bunları ciddiye almayınız. Ancak bazen hastalar belli tipte bir alkollü içeceğin ataklarını başlattığını belirtirler. Bu durumda, hastanın o tipte içeceği içmemesi önerilir.

BAZI SORULAR ve YANITLARI

Kadınlar gut hastalığına yakalanır mı?

Gut hastalığı açısından çoğunlukla 40 yaş üstündeki erkekler risk altındadır; ancak her yaşta etkilenim söz konusu olabilir. Çok nadiren menapoz sonrasındaki yaşlı kadınlarda gut hastalığı gelişebilir. Özellikle de tansiyon yüksekliği ya da kalp hastalığı tedavisinde önerilebilen diüretik ilaçları kullanan kadınlarda görülebilir. Bu ilaçlar ürik asidin vücutta depolanmasına neden olur. Genç kadınlarda gut hastalığı gelişimi çok nadirdir ve bu durumda özel incelemeler gerektirir.

Gut ciddi eklem hastalığına neden olur mu?

Sadece tedavinin yapılmaması durumunda olabilir. Başlangıçta ataklar akuttur, eklem normal durumuna döner. Ancak ürik asidin depolanması deformite ve özürlülük durumuna neden olabilir. İyi olan tarafı, bu durumun uygun tedaviyle önlenebilir olmasıdır.

Ürik asit eklemlerden başka yerlerde depolanır mı?

Diğer bölgelerde cilt altında, örneğin kulak üzerinde ve ellerde depolanabilir. Ayrıca iç organlarımızda özellikle böbreklerde depolanabilir. Bu nedenle gutlu bir hastayı değerlendirirken böbrek testlerine bakılması gerekmektedir. Bunun için idrar örneği vermeniz de gerekebilir.

Ürik asit düzeyini düşüren ilaçların uzun süreli alınması zararlı olabilir mi?

Bu ilaçlar oldukça güvenilirdir. Bazen ciltte döküntü ya da mide yanması nedeniyle bu ilaçların kesilmesi gerekebilir. Ancak bunun dışında hiçbir yan etki olmaksızın sürekli alınabilir.

Eklem hastalığına neden olabilen ürik asidden başka kristal tipleri var mıdır?

Özel tipte bir kalsiyum kristali de eklemler içinde ürik asit gibi depolanabilir. Guta benzer akut ataklar gelişebilir; ancak bu durumda ayak başparmağından ziyade diz eklemi etkilenir.

Gut sıklığı ülkeden ülkeye değişir mi?

Yüksek ürik asit düzeyine sahip bazı ırklar (örneğin Pasifik ülkeleri) bulunmaktadır; bu kişiler doğal olarak gut hastalığına daha fazla yatkındır. Gut hastalığına yakalanma oranları aynı ülkede bile değişik zamanlarda farklı olabilir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı nedeniyle açlığın kol gezdiği ve yaşam koşullarının çok zor olduğu dönemlerde Avrupa ülkelerinde görülümü çok azalmıştır.

Kalça kireçlenmesi

Kalça eklemi ağırlığınızı taşıdığı için aşınma ve bozulmaya en sık uğrayan eklemlerdendir. Bu durum tıpta osteoartrit, günlük kullanımda kireçlenme olarak adlandırılır ve kalçanın en sık rastlanılan hastalığıdır. Tüm eklemlerde olduğu gibi kalça ekleminin hem topu hem de yuvası kıkırdakla kaplıdır. Bu kıkırdak yapı bu iki kemiğin birbiri üzerinde ağrısız ve minimal sürtünme ile kaymasını sağlar.

Bu kıkırdağın bozulması, aşınması ve yer yer kaybolmasına osteoartrit veya kireçlenme denir. Anlaşılacağı üzere dışarıdan bir kireç toplanması söz konusu değildir. Böyle bir durumda ilk belirtiler sabah kalkıldığında kasıkta ve uyluk ön-iç tatafında ağrı ve rahatsızlık hissidir. Ağrı aktiviteyle artar, istirahatle azalır. Bu belirtiler kalça hastalıklarının bir çoğunda olabilir.

Tedavi edilmeyen osteoartritler yıllar içinde ilerleyerek ağrısız yürümeyi imkansız hale getirir. Bu kadar ilerlediğinde eklem etrafında kemik dikenler gelişir. Bu sırada kıkırdak tamamen aşınmış, eklemde kemik kemiğe sürter hale gelmiştir. Kalça hareketi neredeyse tamamen ortadan kalkabilir. Bu durumda gittikçe adelelerde de zayıflık ve yetmezlik oluşur.

Ailelerde bir yatkınlık görülebilir. Fakat gelişimi ileri yaşlarda şişman, kaza sonucu kıkırdağı yaralanmış kişilerde daha sıklıkla görülür.

Tanı klinik muayene ile ve direkt röntgen tetkikleri ile konur. Doktorunuz durumunuza göre size bir tedevi önerecektir.

Tıbbi (cerrahi olmayan) tedavi

Osteoartritin erken devrelerinde iseniz cerrahi olmayan tedaviler hastalığınızın ilerlemesini yavaşlatabilir.

Kalçanızı fazla kullanmaktan kaçınınız.
Düzenli fizik aktivite yapınız. Özellikle yüzme, su aerobiği, salon bisikleti adele kuvvetini korur ve eklem hareket açıklığının korunmasına yardımcı olur.
Anti-romatizmal, anti-enflamatuar ilaçlar kulanılabilir.
Geceleri yeterli derecede uyunmalıdır.
Fazla kilolar varsa erilmelidir
Baston kullanımı önerilir.
Cerrahi Tedavi

Erken yaşta gelişen osteoartrit gerçekten cerrahi açıdan zor bir problemdir. Erken dönemlerde kalça artroskopisi hastalığın gelişimini yavaşlatabilir. Kalça artroskopisi dünyada çok az merkezde yapılmakta olup halen gelişme aşamasındadır ve sınırlı müdahale imkanına sahiptir.

Protez öncesi cerrahilerden biri de osteotomilerdir. Osteotomi femur kemiğinin başının veya boynunun kesilerek yeniden yönlendirilmesidir. Bu yöntemle kalça eklemine binen yükler yeniden düzenlenmekte ve/veya eklemin sağlam yüzeyleri yük taşıyan bölgelere getirilmektedir. Bu yöntem total kalça protezlerindeki ilerlemeler nedeni ile popüleritesi azalmakla birlikte bazı vakalarda eşsiz olanaklar sağlayabilmektedir.

Kalça ekleminin femur başı bölümündeki küçük kıkırdak boşluklarında (özelllikle travmatik olanları) osteoatritin başlangıç dönemlerinde yapılan kıkırdak nakilleri kalça protezi gereksinimini ileri yaşlara erteleyebilmektedir. (bkz: Eğitim konuları - Eklem Kıkırdağı Sorunlarına Yeni Yaklaşımlar)

Kalça osteoartritinin radikal tedavisi total kalça protezidir.

Fibromiyalji sendromu

Fibromiyalji sendromu nasıl bir hastalıktır?

Fibromiyalji yaygın ağrıya neden olan ve çok sık görülen bir romatizmadır. Esas olarak kasları ve kasların kemiğe yapıştığı bölgeleri etkilemektedir. Bir eklem hastalığı değildir, eklemi tutmaz ve şekil bozukluğu yapmaz. Bir çeşit iltihaplı olmayan yumuşak doku romatizmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülür. Daha çok erişkinlerin (35-60 yaş) hastağıdır.

Fibromiyalji belirtileri nelerdir?

Ağrı fibromiyaljinin en önemli belirtisidir. Omuz, boyun gibi tek bir bölgede olabildiği gibi yaygın olarak da hissedilebilir. Fibromiyalji ağrısı hastalar tarafından yanma, acıma, hassasiyet, karıncalanma, üşüme ya da kemirici ağrı gibi değişik şekillerde tarif edilebilir. Ağrıya el ve ayaklarda şişlik hissi eşlik edebilir. Ağrı gün içinde, hava şartlarına, uyku bozuklukları ve strese bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ağrı, bazen vücudun bir yarısında daha yoğun hissedilebilir.

Çoğunlukla genel fizik muayene normal ve hastalar sağlıklı görünümde olsa da kasların ayrıntılı muayenesi ile belli noktalarda bu hastalık için tipik hassas noktalar bulunur.

Yorgunluk hissi, fibromiyaljinin diğer önemli bir belirtisidir ve hastaların yaklaşık %90′nında gözlenir. Hastaların bir kısmı da genel dayanıklılıkta azalma ve çabuk yorulmadan yakınırlar. Hastaların çoğunda uyku bozuklukları ve sabahları yorgun kalkma görülebilir. Uykuya dalmada güçlük olmasa da derin uyku kısmı bozulmuştur ve gece sık sık uyanma olabilir.

Hastaların yaklaşık dörtte birinde depresyon bulunabilir. Kendini kötü hissetme gibi duygudurum bozukluğu ise çok daha sık görülebilir. Bazı hastalarda da konsantrasyon güçlüğü, basit zihinsel işlevlerde yavaşlama gözlenebilir.

Başağrısı ve migrenin fibromiyaljili hastalarda sık görüldüğü bilinmektedir. Ayrıca karın ağrısı, kabızlık - ishal atakları, idrar yakınmaları, ciltte ısıya karşı hassasiyet ve renk değişiklikleri de görülebilir.

Fibromiyalji tanısı nasıl konur?

Fibromiyalji tanısı hastada yaygın ağrı ve belirli hassas noktaların varlığı ile klinik olarak konur. Bu hastalığa özel laboratuvar testi ya da röntgen bulgusu yoktur. Testler ancak fibromiyaljiye benzer bulgular yapabilen diğer hastalıkların (tiroid bozuklukları, romatoid artrit, lupus, enfeksiyon gibi) ayırt edilmesinde yardımcıdır. Detaylı hastalık öyküsü alınması ve fizik muayene yapılması ile kronik ağrı ve yorgunluk yapan diğer hastalıklardan ayrılmalıdır.

Fibromiyaljinin nedeni nedir?

Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Fibromiyalji ile uyku bozuklukları arasında bir ilişki olabileceği düşünülmektedir.

Bir çok faktör, ayrı ayrı ya da bir arada fibromiyaljiyi başlatabilir. Örneğin hastalıklar (grip gibi enfeksiyonlar başta olmak üzere), ruhsal travmalar, fiziksel travmalar, beyinde biyokimyasal değişiklikler (serotonin düzeylerinde bozukluk gibi) ve hormonal bozukluklar, yaygın ağrı, yorgunluk ve uyku bozukluğu yaparak fibromiyaljiyi tetikleyebilir. Son zamanlarda fibromiyaljili hastalarda kaslarda basit incinmelere karşı hassasiyet olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle, uygun olmayan egzersizler ya da kötü duruş pozisyonunun bu hastalığı artırabileceği unutulmamalıdır.

FMF ailevi akdeniz ateşi

Ailevi Akdeniz Ateşi nedir?

Türkiye, Kuzey Afrika ülkeleri, Ermeniler, Araplar ve Yahudilerde görülen kalıtsal özelliği ön planda olan bir hastalıktır. Hastalığın ana karakteri tekrarlayan akut (birden başlayan), kısa süreli, ağrılı peritonit (karın zarı iltihabı), plörit (akciğer zarı iltihabı) ya da artrit (eklem iltihabı) atakları olmasıdır, buna deride kızarıklık da eklenebilir. Hastaların bir bölümünde böbrek etkilenebilir ve bu durum amiloidoz olarak adlandırılır. Nadir olarak amiloidoz dışında da böbrek tutulumları ve damar iltihabı görülebilir. Böbrek tutulumu böbrek yetersizliğine neden olabilir.

Nedeni

Son zamanlarda bu hastalıkta “Pyrin” adı verilen bir gende mutasyon (değişme) olduğu saptanmış olmakla birlikte, tam olarak neden geliştiği bilinmemektedir.

Tanı

Atak geçiren hastalarda tanı klinik bulgulara, aile öyküsüne, muayene bulgularına ve laboratuvar testlerine dayanarak konur. Hastalarda genetik inceleme yapılmasının yararı sınırlıdır, çünkü bu güne kadar tanımlananan mutasyonlar FMF hastalarının ancak %80′inde bulunmuştur. Bununla birlikte, tipik olmayan olgularda genetik analizin yararı olabilir.

Tedavi

1973 yılında ortaya atılan, günde 1-2 mg devamlı kolşisin tedavisinin ve hastaların önemli bir bölümünde çoğu hastada atakları ve amiloidoz gelişimini önlediği saptanmıştır. Bununla birlikte, tedaviye uyum göstermeyen hastalar ve kolşisine başlamadan önce amiloidoz gelişen kişiler için amiloidoz hala karşılaşılan bir problemdir. Kolşisinin atakları nasıl önlediği ya da amiloidoz gelişimini nasıl engellediği bilinmemektedir. bununla birlikte, kolşisinin FMF ataklarını önlemedeki etkinliğinin amiloid oluşumunu durdurmak olmadığı bilinmektedir. Çünkü kolşisin tedavisi uygulanan bazı hastalarda atakların sıklığı değişmezken, amiloidoz gelişimi durmaktadır. Kolşisin tedavisinin FMF hastaları için güvenli ve uygun bir tedavi olduğu bilinmektedir. Kolşisinin bebek üzerinde zararlı bir etkisi gösterilmemiş olmakla birlikte, hamile FMF hastalarına amniyosentez yapılması (bebeğin içinde bulunduğu su kesesinden örnek alınması) ve fetüsün genetik incelemesinin yapılması önerilmektedir.

bariŞ manço'ya -- sensİz bariŞ


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

Kenan İmirzalıoğlu (Deli yürek FİNAL)


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

Acı Hayat - Kırık Kalp Klip


>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

Aşmış Bu Çocuk

İlgili aramalar: reklam - aŞmiŞ bu çocuk abİ -  Çocuk -  da -  hakli

hulk (yeşil dev)

>
İlgili aramalar: komik - kalem mucizesi -  mucize -  kalem -  resim -  kalem mucizesi -  ilginç

helen banned

İlgili aramalar: oyun - helen banned -  helen -  silkroad -  banned

gırgız tanrıverdi

Neşet Baba

İlgili aramalar: nostalji - neşet baba -  

külot dusmece japonlardan

Don Avcısı

İlgili aramalar: kamera Şakaları - don avcısı -  sicak -  kamera -  saka -  gizli -  sekso -  japon -  uzakdogu -  kadin

Japon şakaları

Yunusun Doğum Anı

İlgili aramalar: hayvan - yunusun doğum anı -  yunus -  dogum -  hayvan

Yunus

İlgili aramalar: hayvan - yunus -  yunus -  yunus -  yunus

van gölü canavarı yeniden ortaya çıktı...

drift - araba yarışları

4yüz vah vah

İlgili aramalar: müzik - 4 yüz vah vah -  şarkı -  klip -  beste

Yıldızlar Maçı

İlgili aramalar: spor - yıldızlar maçı -  zidane -  beckham -  reklam -  cisse -  futbol -  spor

Süper Gol

İlgili aramalar: spor - süper gol -  david -  beckham -  gol -  super -  futbol -  spor

Besinleri saklama kuralları

on 24 Mayıs 2008 Cumartesi

Bazı besinlerin kısa zamanda kullanılmasının olanaksız olduğunun bildirildiği açıklamada, bazı besinlerin çeşitli işlemlere tabi tutarak uzun süre değerinden ve lezzetinden kaybettirmeden saklamanın zorunlu olduğu kaydedildi. Taze besinlerin, hasat edilmelerinden itibaren mikroorganizma ve enzimlerin etkisine maruz kaldığının ifade edildiği açıklamada, şu bilgilere yer verildi:

"Besini mikroorganizmaların etkisinden koruyabilmek ve enzim faaliyetlerini durdurabilecek bir ortam oluşturmak zorunluluğu vardır. Mikroorganizma ve enzimler belirli bir sıcaklık derecesinde faaliyet gösterdiklerine göre besinler soğuk yerde saklanırsa, tazeliklerini koruyabilirler. Besinlerin saklanabileceği buzdolapları, soğuk hava depoları ve dondurma araçları veya yerleri yapılmıştır. Bu gibi yerlerde besinlerin bozulmadan saklanma süresi dolabın veya deponun ısı derecesine bağlıdır. Taze sebzeler bekletilmez, tereyağı ve benzeri kahvaltılık margarinlerde nem miktarı fazla olduğundan kolay bozulurlar. Bu bakımdan buzdolabında saklanması gereklidir. Patates, karanlık, serin, kuru ve hava akımı olmayan yerlerde saklanır. Işık, patatesin renginin yeşile dönmesine neden olabilir. Soğan için en iyi saklama ortamı kuru, hava akımı olan serin yerdir. Kuru besinler serin, karanlık, kuru ve havalandırılabilen yerlerde saklanır. Kuru besinlerin saklandığı yerin nemli olması küflerin çoğalmasına neden olur. Besinler mümkünse raflarda, yerden yukarıda, ağzı kapalı kaplarda birbirlerine benzeyenler bir araya konmak suretiyle saklanmalıdır."

YaĞ Severlerİn Dİkkatİne

Margarin ve Tereyağı arasındaki farkı biliyor musunuz?

Lütfen sonuna kadar okuyun…. Çok ilginç.

· Her ikisi de hemen hemen aynı kaloriye sahiptir.

· Tereyağı çok az daha fazla doymuş yağ oranına sahiptir. 8 grama 5 gram.

· Harvard Tıp Fakültesinin çalışmasına gore tereyağı ile karşılaştırılınca margarin yemek kadınlarda kalp hastalığına yakalanma olasılığını %53 artırıyor.

· Tereyağı yemek yiyeceklerdeki diğer besin öğelerinin emilimini artırıyor. Tereyağının besinsel değeri yüksek olmasına rağmen margarinin çok düşüktür. Çünkü katkılıdır.

· Tereyağı margarinden çok daha lezzetlidir ve diğer yiyeceklerdeki tadları zenginleştirir. Tereyağı yüzyıllardır bilindiği halde margarin 100 yıldan az bir süredir yapılmaktadır.

Ve şimdi margarine gelelim…

· Yağ asitleri çok yüksektir…

· Koroner kalp hastalığı riskini üçe katlar…

· Toplam kolesterolü ve LDL’yi yükseltir. (Kötü kolesterol)

· HDL’yi düşürür. (iyi kolesterol)

· Kanser riskini beş katına çıkarır…

· Anne sütünün kalitesini düşürür…

· Bağışıklık sistemini zayıflatır…

· İnsülin tepkisini düşürür.

İŞTE EN İLGİNÇ KISMI!

· Margarin plastikten yalnızca 1 molekül farklıdır.

İşte bu gerçek beni hayatım boyunca bir daha margarin ve diğer hidrojene yiyecekleri yemekten alıkoymuştur .. (Hidrojene demek moleküler yapısına hidrojen eklenmiş demektir.) Kendiniz de deneyebilirsiniz: Bir paket margarine alın ve gölge bir yere koyun. İki gün içinde şunları gözlemleyeceksiniz. Üzerinde bir tane bile sinek yok! (Bu size birşeyler anlatmalı.)

Çürümemiş ve kötü kokmamıştır. Çünkü hiçbir besin değeri yoktur ve üzerinde hiçbir şey gelişmez. Hatta mikro organizmalar bile yerleşmez. Neden? Çünkü nerdeyse plastiktir. Evdeki plastik kablonuzu eritip de tostunuza surer misiniz?

Zayıflatan Bitkiler ve Formüller

Zayıflamaya çalışan ancak bir türlü beceremeyenlere aşağıdaki bitkileri çay gibi demleyip içmeleri öneriliyor.

İştah azaltıcı: Mısır püskülü

Sindirim düzeltici: Karahindiba, aslan dişi, maydanoz, nane

Metabolizma bozukluğu düzeltici: Dereotu, papatya, ıhlamur, sultanotu

İdrar söktürücü: Akağaç yaprağı, kabalak, böğürtlen, ağaç çileği

Rejim yapmakta zorlanıyorsanız;

* Her sabah aç karnına bir su bardağı limonlu su ya da greyfurt için.
* İnce kıyılmış biberiyeyi bir litre suda kaynatın. Sabah-akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı marul tohumu atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı at kuyruğu atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı mısır püskülü atın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir çay fincanı kaynar suya dövülmüş 1 çay kaşığı ince kıyılmış papatya katın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.
* Bir litre kaynar suya dövülmüş 1 avuç ince kıyılmış aslan dişi katın, kısa bir süre demlenmesi için bekletin ve süzün. Sabah akşam birer çay fincanı için.

Koyu renk ekmek ye, sağlığını koru

ABD'li bilim adamları, koyu renkli ekmek yemenin kalp sağlığını koruduğunu ortaya çıkardı.
Seattle kentindeki Kardiyovasküler Sağlık Araştırma Birimi'nde görevli Dr. Dariush Mozaffarian başkanlığındaki araştırma ekibi, 70 yaşın üzerinde olan ve hayatı boyunca hiç kalp-damar rahatsızlığı geçirmemiş üç bin 588 kişi üzerinde yaklaşık dokuz yıl süren bir araştırma yaptı. İnternetteki ailem.com sitesinde yer alan yazıda, bu konudaki araştırmanın sonuçlarının ilginç bir gerçeği ortaya çıkardığı belirtildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, kalp ve damar hastalıkları riskinin günde 6,3 gram tahıl lifi tüketen kişilerde, günde 1,7 gramdan az tahıl lifi tüketen kişilere göre yüzde 21 oranında daha düşük olduğu saptandı. Dr. Mozaffarian öncülüğündeki bilim adamları, yemek yerken daha çok koyu renkli ekmeğin tercih edilmesi gerektiğine dikkat çekerken, sebze ve meyve liflerinin ise herhangi bir olumlu etkisinin tespit edilmediğine işaret ettiler.

Balık zehirlemelerine dikkat

Balık ve diğer su ürünlerinin zehirlenerek ölüme sebep olduğunu belirten uzmanlar, bu konuda vatandaşları uyardı.
Samsun Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürü Uzman Veteriner Hekim İsmail Aydın, kurumlarında balık ve diğer su ürünleri hastalıklarıyla ilgili kapsamlı araştırma ve teşhis yaptıklarını belirterek, vatandaşların balık zehirlenmelerine karşı dikkatli olmasını istedi. Balık hastalıklarının Türkiye için yeni bir konu olduğunu ve bu konuda bilgi birikimi bulunmadığını kaydeden Aydın, bu alandaki çalışmalara hız verilmesi gerektiğini söyledi.

Enstitü hizmet bölgesinde kültür balıkçılığının diğer bölgelere nazaran daha hızlı geliştiğini ve bölgede yaklaşık 170 işletme bulunduğunu ifade eden Aydın, "Bu işletmeler, enstitü uzmanlarının kontrolünde. Kurum uzmanları, balık hastalıkları konusunda araştırma yapıyor. Balık işletmelerinin sorunlarının çözülmesinde bilimsel verilere göre hareket ediyoruz. Bugüne kadar yapılan araştırmalara göre, balık çiftliklerinde özellikle Yersiniozis hastalığı çok yaygın. Bununla birlikte Vibrio, Aeromonas, Pseudomas, Edwardsiella ve Mixobacter infeksiyonları da tespit edildi. Suya karışan sanayi atıkları suyun kalitesini bozarak özellikle bakır, çinko ve civa zehirlenmesine yol açıyor. Yağmur suları, suda kurşun birikimine sebep olduğu için kurşun zehirlenmesi meydana getiriyor. Sağlıklı beslenmek için beyaz et tüketimi önemli. Ancak, özellikle balık ve deniz ürünlerinin bilinçli tüketilmesi, sağlıklı muhafaza edilmiş ve ambalajlanmış, orijini bilinen, kontrolü yapılmış, hijyenik su ürünlerinin tüketilmesi gerekiyor" dedi.

"MİDYE ZEHİRLEMESİ ÖLDÜRÜYOR"
Kirli sularda avlanan balık, midye ve diğer su ürünlerinin insan sağlığına zarar verdiğini ifade eden İsmail Aydın, "Kabuklu deniz hayvanları, insanlarda ishalle birlikte seyreden tehlikeli yiyecek zehirlenmelerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Havaların ısınmasıyla birlikte risk faktörü daha da artmaktadır. Bu durum halk nazarında bu ürünlere karşı güvenin sarsılmasına ve tüketimin azalmasına sebep olmaktadır. Yeterince işlem görmemiş ya da çiğ olarak tüketilen deniz kabuklularının tüketimini takiben zehirlenme belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Bu deniz canlılarının besinleri süzerek, ağır ağır yemesi nedeniyle, lağım sularıyla kirlenmiş sulardan yüksek miktarda mikrop ve atık madde (toksinleri) almalarına ve vücutlarında biriktirmelerine yol açar. Kabuklu deniz hayvanları, iyi pişirilmesine rağmen iç organlardaki patojenler yeterli şekilde yok edilemeyebilir. Toksin birikimi de yüksek ısıyla yok edilemez. Çok düşük miktarlarda, mide ve bağırsaklar için zararlı ürünler gıdalarda kalabilir ve bu ürünler tüketimi takiben hastalıklara neden olurlar. Bazı midye türleri de yendikleri zaman toksik etki gösterebilir (Mytilus edulus ve Modiola modiolus cinsi midyeler)" dedi.

Midye zehirlenmelerinde, zehirlenme belirtisi olarak aşırı duyarlılık ve felç, parmak uçlarında iğne batması gibi karıncalanma hissi, dudaklarda sızlama ve uyuşukluk hissedildiğini söyleyen veteriner hekim Aydın, "Sersemlik, uyuklama, boğazda sıkışma ve kuruluk, bazı vakalarda konuşmada bozukluk vardır. Ağır vakalarda ölüm solunum yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Toksin ihtiva eden midyelerden 4-5 tanesinin yenmesiyle bile ölüm meydana gelebilir. Bu toksinin çok kuvvetli bir zehir olan potasyum siyanürden 50 kez daha güçlü olduğu bildirilmiştir. Midye yendikten sonra bir rahatsızlık hissedilmesi halinde, gecikmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Midye zehirlenmesi olayları ABD, Fransa, İrlanda, İngiltere ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde sık meydana geliyor. Ülkemizde midye zehirlenmesinin gelişmiş ülkelere oranla daha az görülmesinin sebebi, dini inanış boyutuna paralel olarak daha az tüketilmesinden kaynaklanmaktadır" diye konuştu.

"BOZULAN BALIKTA 12 SAAT İÇİNDE 68 MİLYAR BAKTERİ OLUŞUYOR"
Sahillerde yaşayan birçok deniz hayvanının toksin ihtiva ettiğini ifade eden Aydın, "İnsanlar bazı balıklara temas etmekle de zehirlenebilir. Bu balıkların yüzgeçleri birtakım dikenler ihtiva eder. Dikenin kaidesindeki kesede bulunan zehir, kesenin kanalı vasıtasıyla dikenin açtığı yaraya boşaltılır. Memleketimizde bulunan bu nevi balıklar: tarakonya, çarpan balık, kum tarakonyası, varsan balığı, rina balığı, iğneli vatoz balığı, tırpana balığı, kazık kuyruğu balığı, folya balığı, tatlı su levreği gibi balıklardır. Doğal olarak toksin ihtiva eden bir tek balığın bile yenmesi, ölüme sebep olabilir. Balıkçılık sektöründeki sorunlardan bir tanesi de çiftliklerde bilinçsiz kimyasal madde ve ilaç kullanımı sonucu oluşan ilaç kalıntısı birikimidir. Avrupa Birliği ülkeleri, ithal ettikleri su ürünlerinde ilaç kalıntısı için belli bir standart getirmişlerdir. Balıkların yaşadıkları ortamda yeterli sayıda hastalık etkeni bulunursa, balıklarda yaralanma, organ bozuklukları, zayıflama ve stres gibi faktörlerle birlikte hem balığın kendi sağlığını bozan, hem de kesim sonrası balık etinin değerini düşüren hastalıklar meydana gelir" şeklinde konuştu.
Balık etinin protein yönünden zengin olduğunu vurgulayan, ancak balık çiftliklerinin hijyenik olması gerektiğini vurgulayan Aydın, "Uygun şartlarda balık vücudunda bir bakteri her 20 dakikada bir çoğalmaktadır. Periyodik olarak çoğalan bir bakteri hücresinden 12 saat sonra 68 milyar adet bakteri meydana geldiği dikkate alınırsa, bozulmaya uğramış bir balık etini yiyen kişinin ne kadar risk altında olduğu anlaşılır" dedi.

Deniz ürünleri pişirilirken ortaya çıkan dumanın solunmasının, astım, rinitis, larenks ödemi veya rinokonjuktivitise sebebiyet verdiğini hatırlatan İsmail Aydın, daha sonra şunları söyledi:

"Balık alerjileri, sindirimi takiben en erken 2 dakikada ortaya çıkabilir. Deniz ürünleri alerjilerinin belirtileri de genellikle 1 saat içinde ortaya çıkar. İnsanlarda deniz ürünleri anafilaktik şoka sebep olabilir. Bazı bakteriler orkinos, uskumru, palamut gibi balık türlerinde toksin oluşturur. Bu balıkların yenmesiyle balık zehirlenmesi meydana gelir. Bazı deniz kamçılıları da toksin üretebilirler. Balıkların bazı türleri, bu toksik kamçılıları tükettikten sonra insanlar için zehirli hale gelir. Bu toksinler balığın iç organlarında, kafasında ya da merkezi sinir siteminde depolanır. "

Samsun Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü'nün bölge enstitüsü olduğunu kaydeden İsmail Aydın, Samsun, Sinop, Amasya, Tokat, Sivas, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize'den oluşan toplam 9 ile hizmet götürdüklerini, balık hastalıklarıyla ilgili kapsamlı araştırma ve teşhis yapılabilen bir alt yapıya sahip olduklarını sözlerine ekledi.

Beslenme Uzmanı Hale Taşgın’ın listesi

Sabah
1.5 dilim beyaz peynir
Dilediğiniz kadar domates, salatalık ve maydanoz
5 adet zeytin
1 dilim tahıllı ekmek
ya da
1 su bardağı süt
4 yemek kaşığı müsli
1 tatlı kaşığı keten tohumu

Ara
1 elma ya da 3-4 adet kuru kayısı

Öğlen
250 gr. ızgara balık ya da 150 gr. et/tavuk
Salata
1 dilim tahıllı ekmek

İkindi
Yeşil çay
2-3 adet grisini
1 dilim peynir

Akşam
6-7 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze
1 kase yourt
1 dilim tahıllı ekmek

Yatmadan önce
Yemekten iki saat sonra bir porsiyon meyve
Zencefilli limonlu çay

Sağlıklı beslenme ve diyet uzmanı Taylan Kümeli’nin listesi

Sabah
Aç karnına limon dilimli ılık su (İki karanfil, kabuk tarçın ekleyebilirsiniz)
1 dilim 8 tahıllı ekmek
1 kibrit boyutunda az yağlı peynir
2-3 adet zeytin
Dilediğiniz kadar yeşil biber, salatalık ve maydanoz

Ara
1 porsiyon meyve

Öğle
1 tabak sebze yemeği (Kuşkonmaz, bakla, pazı, patlıcan, barbunya, enginar gibi sebzeler bağışıklığı olumlu etkiler)
200 gr diyet yoğurt

İkindi
2 adet kuru kayısı
5 badem
1 bardak yeşil çay
Yemekten iki saat önce de bir adet meyveli yoğurt

Akşam
Ton balıklı, peynirli ya da tavuklu salata
1 bardak ayran

Yatmadan önce
1 bardak kefir
1 porsiyon meyve
ya da
Light dondurmalı meyve salatası
(Yarım kivi, elma, yarım dilim ananas, 5 adet çilek, 1 top diyet dondurma karıştırarak hazırlayın)

Beslenme ve diyet Uzmanı Banu Kazanç’ın listesi

Sabah
2 dilim çok tahıllı ekmek
50 gr. peynir
Haftada 3 gün yumurta

Ara
1 portakal ya da 1 elma

Öğle
Haftada 2 defa bulgur pilavı ya da makarna
Haftada 5 defa tabak sebze
1 kase yoğurt
1 dilim ekmek

İkindi
1 yağsız kepek ekmeğine tost, 1 simir, 1 muz, 1 portakal ya da 1 elma.

Akşam
350 gr balık ya da 200 gr tavuk
1 kase salata

GİNKO BİLOBA Akıllı bitki

Dolaşım üzerinde olumlu etkileri olan, güçlü bir antioksidan bitkidir. Kalp, beyin ve tüm vücut oksijenizasyonunu çoğaltır. Zihinsel fonksiyonları arttırır (akıllı bitki olarak bilinir) ve kas ağrılarını azaltır. Ayrıca kan basıncını düşürür, kanın pıhtılaşmasını, dolayısıyla damarları tıkamasını önler ve güçlü bir yaşlanma geciktiricidir. Antioksidan destek olarak günde 160-320 mg olarak kullanılır. Gingko Biloba, Standardized Extract, Ginkobil, Gikoplus gibi isimlerle pazarlanmaktadır.

Alzheimer hastalığının belirtilerini azaltır, ilerlemesini yavaşlatır. Baş dönmesi, kulak çınlaması, baş ağrısı, bunaltı ve depresyon belirtilerini iyileştirir. Şeker hastalığının dolaşım sistemi ve sinir sisteminde oluşturduğu hasarı sınırlar. Diyabete bağlı nöropati dışında diyabetik göz hastalığında da yararlı olabilir. Beyin gücünü optimumda tutar. Belleği korur, hatırlamayı kolaylaştırır. Kalp krizi ve beyin felci-inme riskini azaltır. Cinsel gücü destekler. Dolaşım bozukluğuna bağlı penis ereksiyon sorununda yararlı etki yapar. Gözde yaşlanma sonucu gelişen makula dejenerasyonunu ve katarakt sorunlarını geciktirir. Antioksidan etkilidir

Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez’in listesi

Kahvaltı
1 ince dilim ekmek
1 ince dilim peynir
3 adet zeytin
Taze tatlı kırmızı biber, taze nane ve taze maydanoz dalları
1 su bardağı taze sıkılmış meyve suyu

Öğle
Ton balıklı 2 adet enginar
Az yağlı salata
1 adet orta boy meyve

İkindi
6 tam ceviz, 15 adet badem, 1 yemek kaşığı yaban mersini ya da 1 yemek kaşığı kuru siyah üzüm

Akşam
1 kase somonlu ıspanak salata
1 ince dilim yulaf, buğday ve çavdar ekmeği

Yatmadan önce
1 su bardağı süt ya da 1 su bardağı kefir

Kalorİ Yakmanin Kolay Yollari

Özel diyet gıdaları almadan ya da spor salonuna gitmeden kilo verebilir misiniz? Evet!

Hayatınızda önemli değişiklikler yaparak, paradan tasarruf ederken emniyetli ve kalıcı bir biçimde kilo vereceksiniz.
1. Eliniz abur cubura değil, suya uzansın. İştahınızı yatıştırmanın eldeki en ucuz, en emniyetli yolu bu…
2. Dolapları boş tutun. Hem paradan hem de sizi caydıracak şeylerden tasarruf edersiniz. Etrafınızdaki yiyecek çeşitlerini azaltmanız sizi gereksiz yere atıştırmaktan alıkoyacak.
3. İlham verici bir şeyler yapın. Kilo verdiğinizde giymekten büyük keyif alacağınız bir elbiseyi buzdolanızın kapağına yapıştırarak kendinizi teşvik edebilirsiniz. Göbeğinize ‘piercing’ yaptırmak da zayıflama azminizi artıracak bir fikir olabilir.
4. Baharatları dilediğiniz gibi kullanın. Araştırmalara göre, zencefil, kırmızıbiber, pul biber gibi baharatlar ve bunlarla yapılan soslar vücudunuzun yağ yakma kabiliyetini %25 oranında artırabilir.
5. Kilo vermek için uyuyun. Uykunuzu yeteri kadar almanız, daha fazla enerji elde etmek için yemek yemenizi engeller. Yapılan son bir araştırmaya göre, yeterince uyuyan bir kadının metabolizması %40 oranında artıyor.
6. Gece mutfak seferlerine bir son verin. Araştırmacılar karanlık odaların ve gecenin karanlığının bizi daha fazla yemeye sevk ettiğini belirtiyorlar. Yataya bir saat erken girmeyi deneyin. Evinizde daha neşeli, parlak ışıklara yer verin, hem daha mutlu olacak hem de daha az atıştıracaksınız.
7. Kahvaltıyı kesinlikle sektirmeyin. Gün için gereken enerji yakıtınızı almanızı ve öğle yemeğinde kendinizi daha az aç hissetmenizi sağlar.
8. Doğru bir biçimde atıştırın. Sert bir şeker 20 kalori civarındadır, tüketme süresi 20 dakikaya kadar çıkabilir. 400 kalori içeren bir dondurma külahı ise on dakikaya kalmadan midenizde olur.
9. İçinizden çılgınca yemek yemek geliyorsa, size kendinizi iyi hissettiren müzikler dinleyin. Araştırmacılar müziğin beyindeki, en sevilen yiyeceği yemenin etkilediği merkezi harekete geçirdiğini belirtiyorlar.
10. Yeşil çay için. İsviçre Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, yeşil çay içmek vücudun yaktığı kalori miktarını artırıyor. Günde üç fincan içmeye çalışın.
11. Yediğiniz şeye yoğunlaşın. TV izlerken, bir şeyler okurken, ders çalışırken ya da e-mail’lerinizi yanıtlarken yiyecekleri gözden uzak tutun.
12. Dışarı çıkın. Günde en az yirmi dakikayı dışarıda oturarak ya da yürüyerek geçirin. Güneş ışığı içinizdeki yeme istediğini kontrol etmenize yardımcı olur.

Kİlo Verİrken Nelere Dİkkat Edİlmelİdİr

Genel olarak kilolu olsun ya da olmasın insanların büyük bir kısmı yanlış besleniyor. Bir kişi fazla kiloya sahipse bir takım hatalarla yaşıyor demektir. En büyük hata ise öğünlerdeki düzensizlik ve öğün atlama. Sadece bu sorunun çözülmesi özellikle 10 kilo ve üstü fazlalığa sahip olan kişilerde kesin çözümdür. Ancak bu kişilerin yaptığı öğünlerin düzenini dikkate almadan kalori hesabı yapmaktır. Kısa vadede bazı sonuçlar alınsa da, uzun vadede özellikle kilonun korunmasında hiçbir işe yaramaz.

- İkinci dikkat edilmesi gereken konu ise günlük diyeti oluşturanların, yani besinlerimizin diyetetik olması. Bu konuya kilo sorunu olsun ya da olmasın genel sağlığına dikkat eden herkesin dikkat etmesi gerekir. Büyüme çağındaki bir çocuk da, 80 yaşındaki bir yaşlı da sağlıklı beslenmelidir. Bu besinler;
· Az yağlı süt ve süt ürünleri, az yağlı peynir, az yağlı et, balık ve tavuk olmalıdır.
· Vitamin ve mineral gereksinimini karşılayan sebze ve meyveler yer almalıdır. Bu besinler posa içerdikleri için de önemlidirler.
· Başta kurubaklagiller olmak üzere, tüm tahıllar ve kepekli ekmek, karbonhidrat gereksiniminin karşılanması için önemlidir.

- Üçüncü olarak ve bir diyetin başarısını belirleyen en önemli faktör de su alımıdır. Çay, kahve ve diğer sıvılar dışında günde en az 8-10 bardak su içilmelidir. İnsanların önemli bir kısmı günde 1-3 bardak su içmektedir. Bu insanlar yıllardan beri bu kadar az miktarda su içtiklerinden, su içme alışkanlıkları olmamaktadır. Dünyanın en iyi diyetini de yapıyor olsanız eğer su içmezseniz o diyetin başarısını baltalamış olursunuz. Gün boyunca ne kadar su içildiği bilinmelidir. İlk hafta 3-5 bardak su içilmeli, 2. hafta 5-8 bardağa çıkarılmalı ve 1 ay sonra 8-10 bardağa ulaşılmalıdır. İlk zamanlar biraz zor olsa da 2-4 ay sonra susama hissi gelişecek ve istenerek su içilecektir.

- “Konstipasyon (kabızlık sorununuz var mı?” sorusuna “Hayır, yok” yanıtını aldığınızda bu sefer “Ne kadar sıklıkla büyük tuvaletinizi yaparsınız?” sorusunuı takiben “2-3 günde bir” yanıtını alırsınız. Kilolu insanların büyük bir kısmında bu şekilde bir diyalog geçmekte. Bu kişilerin ciddi bir konstipasyon sorunu olduğu halde, daha büyük bir sorun kişilerin bunu farketmemeleridir. Rahatsızlık du¤¤¤¤¤ farkında olanlar ise, belki de daha şanslılar. Konstipasyon;
· Sebze, salata, spor ve bol su içilerek düzeltilmelidir.
· Sağlıklı bir insan günde bir kere büyük tuvaletine çıkmalıdır. Düzenli bioritme sahip olan bir kişinin sabah uyanış saatleri nasıl belirgin ise büyük tuvaletine gidiş saatleri de belirgin olmalıdır. İnsanların %80’i sabah saatlerinde bu ihtiyaçlarını giderirler. Kilo verme süreci içerisinde düzenli bir tuvalet alışkanlığının oturtulması gerekmektedir. Eğer konstipasyon sorunu varsa, kişi ya kilo alıyor yada kilo veremiyordur. Mutlaka takip edilmelidir.

· Fiziksel aktivite arttırılmalıdır. Yürüyüş veya karın egzersizleri önerilir.

- Tartı bir evde olması gereken en önemli ev aletlerinin başında gelmelidir. Tv ya da çamaşır makinanızı alırken gösterdiğiniz seçiciliği tartı alırken de göstermelisiniz. Onun size her zaman rehberlik edeceğini unutmamalısınız.

Hedef: yağ dokusunun kaybı Rejim yaparken esas amaç yağ dokusunu kaybetmektir. 15 gün aç kalarak, ya da çok az beslenerek 7 kilo vermek mümkün. Ama bu 7 kilonun sadece 3’ü yağ dokusundan, geri kalan 2’si protein dokusundan gelir. İşte bu 2 kiloluk protein kaybı vücudun genel sağlığına çok zarar verir. Üstelik tekrar kilo alsanız bile, kaybedilen proteini yerine koyamazsınız, onun yerine yağ dokusunu kazanırsınız. Kaybedilen protein yüzünden de bir çok hastalığa zemin hazırlamış olursunuz. Hastalıklarınız uzun ve ağır seyreder, sinirli vr huzursuz bir ruh hali gelişir. Ülkemizde, özellikle kadınlarda anemi (kansızlık) oranı yüksek.

Hiçbir zaman kilo verirken bir başkasıyla ya da kendinizle yarışmayın. İlk ayda 3-6 kilo kaybedilebilir, ikinci ayın içinde 2-4 kilo, üçüncü aydan sonra ayda 1-3 kilo kaybedilir ve daha sonraki aylar bu şekilde devam eder. Eğer haftada 3 kere 1’er saatlik orta düzeyde egzersiz yapabilirseniz haftada 250g. daha fazla verebilirsiniz. İdeali 1. aydan sonra haftada 500 g. vermektir.

Nelerle karşılaşırsanız?
Haftada x kilosunu vermek başarının göstergesi değildir. Gerçek başarı 1 ay, 3 ay hatta 6 ay sonra hala kilo verebiliyor musunuz? Verdiğiniz kiloları kiloları koruyabiliyor musunuz? Başarının kriterleri bunlardır. Bunu sağlamak için dengeli ve düzenli beslenmeyi ideal bir yaşam tarzı olarak benimsemeniz gerekmektedir. Kendi ortamınızda beslenerek, belki de çevre şartlarınızı zorla¤¤¤¤¤, çevrenizde diet yaptığınızı bilen kişilerin ısrarlarına karşı ko¤¤¤¤¤, belki de diyette olduğunuzu gizleyerek bu sorununuzun üstesinden gelmelisiniz. Ayrıca kadınların kilosu regl öncesi dönemde 0.5-1.5 kilo artmaktadır. Bu artış yağ birikiminden çok, su toplanmasından kaynaklanmaktadır. Kilo artışı ne kadar fazla olursa ödem, yorgunluk hissi ve p¤¤¤olojik rahatsızlıklar(sıkıntı, huzursuzluk vs.) o kadar fazla hissedilir. Dengeli ve düzenli beslenme bu tip şikayetleri de azaltacaktır. Bu dönemde tuzdan uzak beslenmeli, bol su içilmelidir(her zamankinden 2-4 bardak fazla

6 Dakikada Nasıl Kalori Yakılır?

araştırmalara göre, 6 dakikada enerjik egzersizler yaparak kalori yakabilirsiniz. Zayıflamak ve formda kalmak için bu kadar kısa süre ayırmanız yeterli.

İlk 1 dakika: Yer değiştirerek zıplayın. Çömelip doğrularak kanguru gibi zıplayın. Sağdan sola yer değiştirip, çömelip doğrulup zıplayarak hareket edin.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1: 30 dakika: Zıplayıp koşturarak patenle kayıyor gibi sağdan sola hareket edin. Bu sırada bacaklarınızı ve kollarınızı hareketli bir şekilde sallayın.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1 dakika: Kollarınız başınızın arkasında düz yere uzanın ve mekik çekin. Ayrıca el ve ayaklarınızı çapraz bir şekilde hareket ettirerek fotoğraftaki hareketi tekrarlayın. El ve ayaklarınızı 30 saniyede bir değiştirin.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

1 dakika: Çömelip atlayın. Zaman zaman elleriniz başınızın arkasında twist yapıyor gibi zıplayın. Gövdenizi sağa sola çevirin. Elleriniz başınızın üzerinde atlayın. Dizlerinizi yavaşça yere değdirerek oturup kalkabilirsiniz.

30 saniye: Olduğunuz yerde yavaş yavaş koşun.

6 dakika bu hareketleri yaparsanız, inanılmaz bir efor sarfetmiş ve kalori yakmış olacaksınız.

Diyet Ürünleri Zayıflatmaya Neden Olur mu

Diyet ürünleri zayıflamayı sağlamaz, ancak bu ürünlerin zayıflamaya yardımcı oldukları bilinmektedir. Tabii hangi besin maddesinden söz ettiğiniz de önemli.
· Süt, yoğurt, peynir ve et gibi ürünler yağı azaltılarak diyet hale getirilirler.
· Şekerlemeler, çikolatalar, şekerli içecekler şeker yerine tatlandırıcılarla yapılmışlarsa kaloriler azaltılmıştır. Eğer şekerden daha geç emilen sorbitol, fruktoz gibi doğal tatlandırıcılar kullanılmış ise kalorisi normal ürünlerle aynıdır.
· Ekmek grubu ürünler diyet ürün haline getirilirken lif yönünden zenginleştirilmekte ve yağ eklenmemektedir.

KaÇ Kalorİye İhtİyacim Var

Hemen hepimiz kilomuzu korumanın aldığımız enerji ile tükettiğimiz enerji arasındaki dengeye bağlı olduğunu biliriz. Aldığımız enerji tükettiğimizden fazla ise kilomuz artar, az ise kilomuz azalır. Peki mevcut kilomuzu korumamız için gerekli enerjini kaç kalori olduğunu nasıl hesaplayabiliriz?

Vücudumuzun harcadığı enerjiyi belirleyen üç temel faktör vardır: Bazal metabolizma hızımız, aktivite ile yaktığımız enerji ve yiyeceklerin termik enerjisi.

1.BAZAL METABOLİZMA HIZI:
Kesin istirahat koşullarında bulunan, fiziksel ve ruhsal olarak bütünüyle rahatlamış ve yaklaşık 12 saattir aç olan bir insanın yanlızca nefes alma kalp atışı,kan dolaşımı, vücut sıcaklığının belirli bir düzeyde tutulması gibi hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gereksinim duyduğu enerji miktarıdır. Bazal metabolizma hızını etkileyen çeşitli faktörler vardır:
· Yaş: Gençlerde bazal metabolizma hızı yüksek, yaşlılarda ise daha düşüktür.
· Uzun, ince yapılı kişilerde bazal metabolizma hızı daha yüksektir.
· Çocuklar ve hamilelerde bazal metabolizma hızı yüksektir.
· Yağsız dokulara sahip kişilerde bazal metabolizma hızı yüksek, yağlı vücutlarda ise daha düşüktür.
· Ateşli hastalıklar bazal metabolizma hızını arttırır.
· Stres hormonları bazal metabolizma hızını arttırır.
· Dış ortamın sıcak veya soğuk olması bazal metabolizma hızını arttırır.
· Oruç veya şiddetli açlık durumunda bazal metabolizma hızı azalır.
· Bir tiroid hormonu olan tiroxin bazal metabolizma hızının ayarlanmasında anahtar rolu oynamaktadır.Tiroxin üretimininin artması durumunda bazal metabolizma hızı da artmaktadır.
Bazal metabolizma için harcanan enerji vücut enerjisinin yaklaşık % 60-70 ini oluşturur. Bu sebeple alınacak kalorinin hesaplanabilmesi için Bazal Metabolizma Hızının hesaplanması önem taşımaktadır.
Biz size Bazal Metabolizma hızınızı hesaplayabilmeniz için Harris-Benedict Denklemini veriyoruz:
· Erkekler= 66 + ( 13.7 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 5 x santimetre olarak boy ) - ( 6.8 x yaş )
· Kadınlar= 655 + ( 9.6 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 1.7 x santimetre olarak boy ) - ( 4.7 x yaş )